Haziran 27, 2014

'An'ın masalı



Çizer arkadaşım, blog yazılarımdan birisine özgün bir illüstrasyon yapmak istedi. Normalde blog’un formatına uygun değil ama bir süre önce yazdığım kısa bir hikâyeyi önerdim. O da gayet güzel üç illüstrasyonla katkıda bulundu. Hikâyeyi yazarken pek tasarlamadığım şekilde, üç çizimle birlikte, metin üç parçaya ayrılmış oldu. Afiyet olsun...

Haziran 23, 2014

Neden bir kuramcımız yok?



“Uluslararası Sosyal Tarih Enstitüsü (USTE), 1989’da Osmanlı ve Türk Tarihi alanında bir araştırma programı başlat[ır].” Bu sebeple oluşturulan maddî imkânların en iyi nasıl harcanması gerektiği düşünülürken, bir araştırma grubu kurulup iki defa toplantıya çağrılması ve ilkinde konular belirlenip, ikincisinde bildiriler sunulması kararlaştırılır. “Osmanlı’da sosyalist hareketler” ile ilgili ilk toplantı grubunu yönetmesi için Mete Tunçay çağrılır ve bu alanda çalışan pek çok tarihçinin katılımıyla “Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyalizm ve Milliyetçilik (1876-1923)” isimli kitap çıkar ortaya. Tabi araştırmanın yöneticilerinden birisi de Erik Jan Zürcher’dir. Kitap tek kelimeyle harika; ama girişte Feroz Ahmad’in makalesi çok ama çok önemli bir konuya parmak basıyor...

Haziran 16, 2014

Paul Auster ve J.M. Coetzee spor oyunlarının doğası hakkında konuşurken



Çizim, The New Yorker'dan. Onlar da aynı derlemeyi yapmışlar. Bu postu yazdıktan sonra gördüm :( Neyse ki farklılıklar var arada...

Paul Auster ve J.M. Coetzee, birbirlerine “yayınlanacaklarını bildikleri” mektuplar yazmaya karar vermişler. 2008-2011 arasında faksla, e-mail’le ya da postayla iletilen bu metinler “Şimdi ve Burada” başlıklı bir kitapta toplanmış. (Kitaptan anladığım: Auster düz ama çalışkan bir adam, Coetzee yetenekli bir bilge, gerçek bir sanatçı). Hemen ilk başlarda spor oyunları hakkında konuşmaya başlıyorlar. Aşağıda, spor, oyun, rekabet ve kahramanlık üzerine güzel pasajlar var. Dünya Kupası seyrederken üzerinde düşünmeye değecek şeyler. Afiyet olsun.

Haziran 13, 2014

Haziran 12, 2014

Kim haklıydı: Orwell mi, Huxley mi?


Huxley'den Orwell'a: "Üzgünüm çocuk, ben haklıyım!"

George Orwell’in 1984 isimli romanı ile Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya (Brave New World) romanı sıklıkla karşılaştırılır. İkisi de geleceğe dair karamsar dünyalar (distopyalar) çizmişlerse de, Orwell ile Huxley arasında ciddi bir yaklaşım farkı var. İletişimci Neil Postman’ın “Gösteri Çağında Kamusal Söylem” kitabının önsözünde güzel bir kıyaslamaya rastladım. (Benden önce çok rastlayan olmuş elbette. 9gag’de konuyla ilgili harika bir karikatür bile var.)

Haziran 06, 2014

Gladyatörler neden yok oldu?


Aziz Telemachus, "durun!" derken.

Fransız tarihçi Paul Veyne’in “Tarih Nasıl Yazılır?” isimli kitabı yakın zamanda Türkçe’ye çevrildi. Fransız akademik kitaplarının ve romanlarının ortak noktası diyebileceğim bir şekilde, bol bol hikâye anlatıp akademik ya da edebî teorileri altüst etme eylemini, bu kitapta da görebiliyoruz. Veyne, aynı zamanda bir Roma tarihçisi olarak, Gladyatör dövüşlerinin sona ermesine dair hayli ilginç bir yaklaşım getirmiş bu kitapta. (Bu yaklaşımı, kitabı yazdıktan yaklaşık sekiz yıl sonra, Michel Foucault’nun tarih anlayışını “devrimci” ilan ettiğinde yazıp kitaba eklemiş.)

Haziran 02, 2014

Huzur’un kıyısından: Yaşar

Muzip de bir adamdı rahmetli...
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanında Yaşar isimli bir karakter var. Nuran’ın dayısı Tevfik Bey’in oğlu. Tanpınar bu baba oğulu şöyle tasvir ediyor: “Tevfik Bey büyük bir hüsnüniyetle işe başlayıp küçük zevk düşkünlüğünde çehresini tamamlayan Tanzimat’tı. (...) Yaşar Bey daha ziyade İkinci Meşrutiyet’ti, onun huzursuzlukları ile doluydu.” Yaşar, Avrupa’da gezip tozmuş, bir yığın ‘züppece’ maceraya atılmış, sonunda dönüp babasının konağında vakit öldüren bir mirasyediye dönüşmüş, Tanzimat romanında sıkça karşımıza çıkan bir tip. Tanpınar, bu tipe ufak bir derinlik ekliyor: Hastalık hastası...