Aziz Telemachus, "durun!" derken. |
Fransız
tarihçi Paul Veyne’in “Tarih Nasıl Yazılır?” isimli kitabı yakın zamanda Türkçe’ye
çevrildi. Fransız akademik kitaplarının ve romanlarının ortak noktası diyebileceğim
bir şekilde, bol bol hikâye anlatıp akademik ya da edebî teorileri altüst etme
eylemini, bu kitapta da görebiliyoruz. Veyne, aynı zamanda bir Roma tarihçisi olarak,
Gladyatör dövüşlerinin sona ermesine dair hayli ilginç bir yaklaşım getirmiş bu
kitapta. (Bu yaklaşımı, kitabı yazdıktan yaklaşık sekiz yıl sonra, Michel Foucault’nun tarih anlayışını “devrimci” ilan ettiğinde yazıp kitaba eklemiş.)
Geleneksel
hikâyeye göre, en eski kaynaklarda İÖ. 8. yüzyıla uzanan Gladyatör oyunları, Hıristiyanlığın
kabulüyle birlikte, Aziz Telemachus’ün, İS. 5. yüzyıl başlarında, oyunları dinî
gerekçelerle durdurmaya çalışırken şehit edilmesinin etkisiyle, sona eriyor. Bazı
kaynaklar birkaç yüzyıl daha sürse de, bir zamanlar, bugünkü futbol gibi “halkların
afyonu” olan Gladyatör müsabakalarının, bu süreçte popülaritesinin azaldığını
rivayet ediyor.
Gelgelelim,
tarihçimiz Paul Veyne, fazla ikna olmamış. “Kölelik ortadan kalkışını ne kadar
Hıristiyanlara borçluysa gladyatörlük de ancak o kadar borçludur.” diyor. Hatta
daha uç tespitleri var: “Hayır, insancıllık sinirleri hassas olan küçük bir
azınlıkta bulunur sadece (kalabalıklar her zaman işkenceyi seyretmek için
kuyruğa girmiştir.)” Buna mukabil, gladyatörlerin vahşice öldürülmesinden
kimsenin rahatsızlık duymadığını düşünen Paul Veyne önce nereye bakmak gerektiğini tarif ediyor:
“Gladyatörlüğün de, bunun ortadan kaldırılmasının da doğru açıklaması elbette siyasi iktidarda gizlidir. Yalnız onu siyaset buzdağının görünmeyen kısmında aramak gerekir, zira oradan değişen bir şeyler Bizans’ta ve ortaçağda gladyatörlüğü düşünülemez hale getirmiştir.”
Bunu
araştırmak için “siyasetten başka bir yere” bakmayı öneriyor sevgili tarihçi.
Veyne’in kitabının bu Foucault’ya özel “ek” kısmında, “pratik”ler ön plana
çıkıyor. Yani siyaset pratiğine bakmak, varsayımlar üzerinden gitmek yerine,
gerçeği uygulamaların ortaya çıkardığı harita üzerinde saptamak anlamına
geliyor. Haliyle asıl soru şu:
“Hangi siyasi pratikte insanların gladyatör isteyecek şekilde nesneleştirildiklerini ve kendilerine memnuniyetle bunun verildiğini, hangi pratikte onlara bunu vermenin düşünülebilir bir şey dahi olmadığını soralım.”
Cevaba
geçmeden önce, bir sürüyü idare eden çobanı örnek veriyor. Bir çoban için önemli
olan, sürünün akşam ait olduğu yere sağ salim dönebilmesi ve bütün o yol
boyunca aylaklık etmeden beslenebilmesi, diyor Veyne:
“Tek konuda acımasızız, o da hayvanların ahlakı değil, enerjileri; sürünün gevşemesini istemeyiz çünkü bu hem onlar hem de bizim için mahvolmak demektir. Mesela onlara gevşeklik verici bir gösteriyi, modernlerin ileride opera adını verecekleri ‘pantomim’i sunmayı reddediyoruz. Buna karşılık Cicero ve senatör Plinius ile birlikte, gladyatör müsabakalarının bütün izleyiciler için en iyi dayanıklılık eğitimi olduğunu düşünüyoruz.”
Bu,
“koyun-halk pratiği”ydi. Peki bize çocuklar emanet edilmiş olsaydı? O zaman da,
pratiğimiz halkı “çocuk-halk” olarak nesneleştirirken, bizi de “baba-krallar”
olarak nesneleştirirdi ve ona uygun hareket ederdik. “Duyarlılığı hesaba katar”
ve bu vahşiliğe bir son verirdik. “Ama ‘sürü rehberliği’ pratiğinin niçin
yerini ‘çocukların üzerine titreme’ pratiğine bıraktığını merak eden okuru
hemen rahatlatalım.”
Burada
Paul Veyne, imparatorların, Senato’yu kapatıp halkı doğrudan kontrol etmeye
girişmelerini nazara veriyor. Senato’yu bir “siyasi sanatlar akademisi” olarak
muhafazakar bir konuma yerleştirip şunu söylüyor:
“Senatodan kurtulan ve memurlardan oluşan bir heyet aracılığıyla yönetmeye başlayan imparator, sürü rehberlerinin [senatörler] reisi rolünü oynamaktan vazgeçmiş, gerçek monarkların oynadıkları baba, papaz, vb. rollerini almıştır. (...) İmparatorlar baba oldukları için doğal olarak Hıristiyan oldular ve baba oldukları için gladyatörlüğe son verdiler.”
İkne
edici mi? Tartışılır. Ama güzel hikâye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder