Mart 27, 2016

Tiyatrocu İmam Hakkı Efendi

Ortaoyunu hakkında sıklıkla aynı şeyler tekrar ediliyor.
Geçenlerde okuduğum bir kitapta ilginç bir karaktere rastladım. Karakter dediğime bakmayın, gerçekten yaşamış birisi İmam Hakkı Efendi. Onu ilginç kılan imamlığın yanında ortaoyununa gönül vermiş olması. Kadirî tekkesinde Şeyhlik makamında da bulunan, soyu Sezayi Efendi'ye dayanan bu İmam, bir süre sonra her şeyi bırakıp ortaoyununa gönül veriyor. Bir de kantocuya gönül yakıyor ki, makamın yanında ailesini de bırakıp gidiyor. Maalesef hikâyesine dair çok az şey biliyoruz. 


İsmail Dümbüllü'nün rivayetiyle hikâyesinin bir kısmı şöyleymiş:
“Efendim ortaoyunundan İmam Hakkı Efendi vardı. Bu İmam Hakkı Efendi aynı zamanda tekke şeyi idi.- Mevlevi midir?- Hayır, Kadirî Tekke Şeyhi idi. Camiinin de imamı. Kendisi hutbeye çıkar, namaz kıldırır, tekkenin de şeyhi. Bu zât-ı muhterem bir gün Hasan Efendi’yi, Abdürrezzak’ı ve Küçük İsmail’i [Devrin ortaoyunu figürleri. aya.] dergâhına çağırmış. Aş günüymüş dergâhında. Yemekler yenmiş, kahveler içilmiş, derken zikir devrân başlamış. Hasan Efendi, Abdürrezzak, Küçük İsmail oturmuşlar, bu da Şeyhlik ediyor semahanede. İllallah huuu… İllallah huuu… diye dönüyor. Devran yapılıyor, zikir bitiyor. Şeyh Hakkı Efendi:- Allah aşkına demiş, Hasan Efendi, Abdi Efendi, İsmail’ciğim, sizi her vakit beklerim vallahi, böyle sizi yanımda görünce kendimi ortaoyununda zannettim, kavuk kafamda gidip geldikçe kendimi kavukluda sandım.” 
Malik Aksel’in ortaoyunu tarihini anlatan İstanbul’un Ortası isimli kitabında da, “Bir kantocuya tutkunluk gösterip âşık olan İmam Hakkı’nın başından geçenler bir romana konu olabilir.” şeklinde bahsi geçiyor. Vurulduğu kantocu kadın, yukarıdaki hikâyede de ismi geçen Küçük İsmail’in kumpanyasında çalışan “uzun boylu, sert bakışlı” [Bu tarif, İmam Hakkı'nın kızına ait. aya.] Dikburun Virjin’di. Aksel’in tespiti de enfes: “Tarih, şeyhliği şahlığa tercih edenleri kaydediyor, ama oyunculuğu tercih edeni kaydettiği işitilmemiştir.” Aşkı İmam Hakkı’yı imamlıktan ve tarikattan uzaklaştırıp "İstanbul’un Ortası"na getiriyor.

İmam Hakkı’ya rastladığım kitap, kızı Şahende Hanım’ın kısa süreli ev hapsi sırasında tuttuğu günlük. Yukarıdaki bilgiler, günlüğü bize kazandıran araştırmacının İmam Hakkı’yla ilgili bulabildiklerinden. Dışarıdan bakınca “kalbinin sesini dinleyen bir adam” portresi görülüyor. Hem Ortaoyunu'nda nam salmış, "seyircileri gülmekten kırıp geçiren" bir oyuncu, hem de sevdiği kadınla birlikte olmayı başarmış bir âşık. Şahende Hanım ise kederli bir hatıradan bahsetmiş günlüğünde. Babasını evi terk ettikten sonra ziyarete gittiği bir günü anlatmış:
“Bir akşam pederimin kucağına atlayarak ağlamaya başladım. ‘Ne oluyorsun yavrum?’ ‘Babacığım, validem bana söyledi, sizin güzel bir tekkeniz var imiş, herkes size ihtiram ederler imiş, hem bizim ceddimiz büyük imiş. Ha hatırıma geldi, Hazreti Sezayi imiş. Ne için şimdi buraya geldik, onlar nerede kaldı? Haydi oraya gidelim.’ Ellerimle boynunu çekerek, ‘Hem de valideciğimi getirelim, ben bu anneyi istemem.” diye feryatlara başladım… Evet, babam da ağlıyordu. ‘Benim küçük kızım ağlama, kader beni böyle yaptı…’‘Baba o kader nerede, bırak beni gideyim de onu döveyim…’Tekrar ağlayarak bana sarıldı. ‘Yavrum validene seni yollamak mümkün, fakat giden saadetimi geri almak mümkün değil…’”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder