Hababam Sınıfı oyuncularından Dilaver Gül'ün arşivindenmiş. |
Memleketin en çok seyredilen filmlerinden birisi Hababam Sınıfı serisidir herhalde. Komik midir? Evet. Başka bir işe yarar mı? Hayır. Nostaljisinin yapılmasına hiç de gerek olmayan bir hatıra sadece... (aşağıdaki görüşler olağanüstü derecede sübjektiftir.)
1.
İsyanları boşunadır.
Evet,
karşımızda bir “Ölü Ozanlar Derneği” yok. Orada, doktor değil de şair olmak
isteyen bir gencin trajedisini seyrederken, burada sigara içmek, ön bahçede top
oynamak, kopya çekmek, okuldan kaçıp maça gitmek gibi süfli arzularını gerçekleştirebilmek adına otoriteyle mücadele eden gençler var. Tek yetenekleri örgütlü
olabilmek olan bir grup “işe yaramaz”. İsyan ettikleri düşünülür ama “apolitik
kuşak” denilen sosyolojik yapının kristalleşmiş halleridirler. Mesele yeterince
“politik” olmamaları değil, bize anlatılan maceraların hiçbir insanî “değer”
üretmemesidir.
2.
Sorumluluk almazlar.
Hababam
Sınıfı’nın herhangi bir durumda sorumluluk aldığı görülmemiştir. Genellikle okulun
“hâkimi” olmak hevesindedirler. Mesela “bilgi yarışması” için Mahmut Hoca fen
sınıfından birilerini seçince, hâkimiyetlerinin sarsılacağını düşünerek bunu
engeller, yarışmada da kopya ile birinci olmaya çalışırlar. Yaptıkları hataları
sanki başka bir güç, bir şahsı manevi yapmış gibi sonunda “biz niye ceza
alıyoruz ki?” diye bakarlar. Dertleri “temsil” değil “hüküm”dür.
3. Etrafın merhametini sömürürler.
Başta
Hafize Ana olmak üzere, tamamen kendi süfli çıkarları için herkesin merhametini
sömürürler. Bir yığın kötülük edip sonunda “bize acıyın” diye Mahmut Hoca’ya
yalvarırlar. Mesela hasta annesine bakmak için fazlaca çalışan genç edebiyat
öğretmeni Selma Hoca’ya her ders işkence çektirir, ardından da affedilmeyi
beklerler. Mahmut Hoca da çözümü, zengin ve ilgisiz ailelerine atıp gene onları
kurtarır.
4.
Laçkalığı meşrulaştırırlar. Arkadaşlıkları sığdır.
Sınıfta
yaptıkları her şey “eğitim almamak” üzeredir. Ama eğitimi reddetmelerinin onları
“anti-ideolojik” ya da “anti-yapısal” yapan bir tarafı yoktur. O yüzden de
laçkalıktan başka bir şey üretmezler. Bu laçkalık içerisinde tek kayda değer
tarafları “arkadaşlıkları” gibi görünse de, aslında o birliktelikleri de sığdır.
Çünkü birbirlerini, “örgütlülük” hâlinin devamı için bir hayatta kalma
dayanışması olarak kurgularlar. Yani ortada “çıkar” kalmadığında,
birliktelikleri anlamsızlaşır. “Hababam” kültürü diye üretecekleri bir şey yok,
sadece üst yapının, otoritenin onları “rahat” bırakması üzerine kurulu basit
bir dayanışma.
5.
‘Zeki ama çalışmıyor’ efsanesi.
Yaptıkları
muziplikler, zeki oldukları düşüncesini doğurur ilk bakışta. Haliyle, “zekiler
ama çalışmıyorlar” denir. Ama aslında zeki filan da değiller. Neticede
eylemlerinin “öteki”ne nasıl etki ettiği konusunda zerre öngörüleri yoktur. Ki “öngörü”
oldukça kısa görüşlü olsa da, hayvanla insanı ayıran en önemli şeydir.
6.
Zengin ama lümpendirler.
Özel
okulların çok yaygın olmadığı bir dönemde, özel okulda yıllarca okuyabilecek
kadar paraları vardır. Ama ailelerinden neredeyse hiçbir gelenek görenek
almamışlardır. Bu haliyle hayli lümpen adetleri vardır. Aralarında “tipler”
üretirler ama asla “karakter” yoktur. Bütün hareketleri tahmin edilebilen saçma
sapan karikatürlerdir. Güleriz eğleniriz ama bir hikmet yoktur. Herhangi bir
tabuyu devirmezler, toplumsal değerleri sarsmazlar; suyun üzerindeki saman çöpü
gibidirler.
7.
Mahmut Hoca bir “vazgeçmiş”tir.
Zaman
zaman Mahmut Hoca nutuk çekiyor malum. Söyledikleri “iyi” şeyler üstelik. Ama
bunu genelde “vazgeçmiş” bir tonda yapıyor. “Söylesem de anlamazsınız...”
diyor. Tek üstün vasfı, sınıfa her durumda sahip çıkmak. Bu, onları öldürmüyor
ama kokuşmuş sistemi de devam ettiriyor. Belki en hayırlı iş, okulun batması
olacaktır. Mahmut Hoca’nın izini süren Hababam, okul binası elden gidince biraz
toparlar gibi olsa da, sonrasında aslına rücu ediyor. Fatih Terim’in “kaos
sistemi”ne benzer bir yapı var. Gazla çalışıyor, kuramsallığa gelemiyor. Bu
durumda Mahmut Hoca’nın “ideal öğretmen” tipi de, “ne yapalım elden bu geliyor”
batağında yitip gidiyor...
NOT:
Rıfat Ilgaz’ın kitapları değil Ertem Eğilmez’in filmleri esas alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder