Fotoğraf alıntıdır. |
Az ve öz
yazıp hayli büyük şey söylemiş yazarlardan Yusuf Atılgan, Aylak Adam’da ‘sinemadan
çıkmış insan’ diye yeni bir tür insan olduğundan bahseder. “Gördüğü film ona
bir şeyler yapmış.” der. Sinemanın böylesi bir işlevine, Alman yönetmen Michael
Haneke’nin bir filminde sakinleştirici yönüyle ve tabii ki Orhan Pamuk’un Celal
Salik’e anlattırdığı bir hikâyede dönüştürücü etkisiyle rastlamıştım…
Şehrin, gündelik
hayatın ve etrafın, insana neler yapmış olabileceğine dair bir hikâye olan Aylak
Adam’ın hemen başlarındaki pasaj şöyle:
“İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi. Düşünüyordu: ‘Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.’ Saatine baktı: Dört buçuğa beş vardı. ‘Eve gidip okusam.’ Durağa yürüdü. ‘Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar...’ Kafasından geçene güldü. Duraktakiler dönüp baktılar. Kadının biri kaşlarını çattı. Sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu. ‘Ne adamlar be. Güldüysem güldüm, size ne?’ Duramadı orda, yürüdü. Eve gitmeyecek. İçindeki 'sinemadan çıkmış kişi'yi öldürdüler. Sağ kalan sıkıntılı, kızgın.”
Michael
Haneke’nin Cache (2005) ismindeki tuhaf filminde, kahramanımız Georges’un evine
kendisinin takip edildiğine ve mahreminin kayda alındığına dair kasetler
gelmektedir. Georges, eskiden tanıdığı Cezayir asıllı birinden şüphelenir ve
onu zorlamaya başlar. Adam, kendisini temize çıkarmak için, hiç beklenmedik bir
şekilde Georges’un önünde boğazını keser. Bu travmatik anın hemen ardından ise
Georges, yukarıdaki sebebe bağlı olduğunu düşündüğüm şekilde, sinemaya gider.
Hangi filmi seyrettiğini görmeyiz ama çıktığında, daha sakin bir adamdır. Evine
yollanır… (aşağıdaki video'da o sarsıcı intihar sahnesini görebilirsiniz.)
Orhan Pamuk’un
Kara Kitap’ta Bedii Usta’nın Evlatları hikâyesi, eski İstanbul’daki beyefendi
ve hanımefendilerin el kol hareketlerini model alarak cansız manken yapan Bedii
Usta’nın, zamanla Batı’yı taklit ederken bütün jest ve mimiklerinin değişmesi
üzerine sinirlenip ustalığı bırakmasını anlatır:
“Batı’dan kutu kutu getirilen, sinemalarda saatlerce oynatılan o lânet olası filmler yüzünden sokaktaki insanımızın jestleri saflığını kaybetmeye başlamış. Açık seçik fark edilmeyen bir hızla, insanlarımız kendi hareketlerini bir yana bırakıp, başka insanların hareketlerini benimsemeye, taklit etmeye başlamışlar. (…) Filmlerden öğrenilmiş bütün o kahkahaların, pencere açmaktan kapı çarpmaya, çay fincanı tutmaktan ceket giymeye kadar varan bütün o öğrenilmiş ve yersiz jestlerin, baş sallayışların, kibar öksürüklerin, öfke anlarının, göz kırpmaların, yumruk atmaların, fıldır fıldır oynayan o kaşların, o gözlerin, bizim kaba çocuksuluğumuzu öldüren o kibarlıkların ya da sertliklerin hepsini bir bir anlattı.”
Elbette bu
satırların ardından, kitaptan “Hafızamızı sinemada kaybettik” isimli bölümü
okuyabilir, oradaki epigrafa da göz atabilirsiniz: “Sinema çocuğun yalnız
gözünü değil, aklını da bozar.” (Ulunay)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder