Nisan 30, 2014

Heidegger ve Nazizm: İronik ilişkiler



Heidegger ve Hitler bıyığı.

Geçen ay, meşhur Alman filozof Martin Heidegger’in “Schwarzen Hefte” (Kara Notdefteri) ismi verilen ve 1931’den 1970’lere kadar tuttuğu notlardan oluşan defterlerinin ilk üç bölümü yayımlandı. Defterleri ortaya çıkaran kişi, Wuppetal Üniversitesi’nde Martin Heidegger Enstitüsü’nün direktörü Peter Trawny. Hikâyenin ironik kısmı şu: Hayatını Heidegger araştırmalarına adayan Trawny, Alman filozofun saygınlığını bir hayli sarsan bir keşif yapmış. Zira defterlerde Heidegger’in anti-Semitik ifadeleri, hiç olmadığı kadar aşikâr.


Heidegger’e ilgi gösteren hemen herkesin bildiği şeyler vardı: 1933’te Nazi Partisi’ne (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) katıldı ve bu sayede Freiburg Üniversitesi’ne rektör oldu. Bir yıl sonra buradaki görevinden ayrılsa da, parti üyeliği 1945’e, yani savaş sonuna kadar devam etti. 1987’de öğrencilerinden Victor Farias, “Heidegger and Nazism” isimli kitabı yayınladı. Öğrencilerine şöyle dediği rivayet ediliyor: “Teorilerin ve ‘fikirlerin’ varlığınızın yasası [law] olmasına izin vermeyin. Sadece Führer [Hitler] bugün ve gelecekte, Alman realitesi ve yasasıdır [law].”

Heidegger, Mayıs 1933’te şunları şöylemişti:

“Batı’nın manevi gücü çöküyor, yapısı ufalanıyor, bir kültürün bu ölümcül görünümü göçüyor ve bütün güçlerini karmaşaya sürükleyip delilikte boğuyor... Bunun olup olmaması tek bir şeye bağlı: Biz [Almanlar], tarihsel açıdan maneviyat dolu bir halk olarak, yeniden kendimiz olacak mıyız?”

Elbette Heidegger, “büyük Alman ulusu”na güveniyordu ancak not defterlerindeki satırlar daha anti-Semitik bir ton içeriyor. Kitabın yayıncısı, Peter Trawny, bir konferansta not defterlerini okudukça, “Bu imkânsız, Heidegger bunları söylemiş olamazsın!” dediğini aktarıyor. The Guardian’a konuşan Trawny, Heidegger’in anti-Semitik fikirleri sadece alıntılamadığını, aynı zamanda entelektüel açıdan geliştirdiğini de söylüyor. İkinci Dünya Savaşı’nın başından 1941’e kadar olan kısımlarda, Heidegger not defterinde “Yahudiliği” hayli eleştirdiği Batı modernliğinin temel dinamikleri arasında gösteriyor (Nietzsche gibi).

“Heidegger’e göre, Almanlar en iyi insanlarının en iyi kanlarını kurban etmek zorunda kalırken, ‘Weltjudentum’ [Yahudi dünyası] etkisini genişletmek için askerî hamlelere ihtiyaç duymaz. (...) Hesap yapmaya hayli kabiliyetli oldukları için Nazi’lerin ırk teorilerine karşı çıkarlar, çünkü kendileri çok uzun zamandır ırk ilkesine göre yaşarlar.”

Heidegger’in bir Nazi ideologu olmadığı açık. Ancak Nazizmin fikirlerini ne kadar paylaştığı bugüne kadar tartışma konusuydu. İlginç olan, Heidegger’in aklanması adına ciddi bir çaba sarfeden iki isim de, Hannah Arendt ve Jacques Derrida, Yahudiydi. Savaştan sonra uzunca bir süre Avrupa akademilerine giremeyen Martin Heidegger’i, bu iki isim yeniden literatüre kazandırmıştı.

Peter Trawny, yukarıda bahsettiğim konferansta şöyle noktalamış meseleyi:

“Problem sadece ahlakî açıdan şok olmam değil – problem ayrıca şu ki [Heidegger] hayli kalın kafalı. (...) Yazdıklarını inceleyin. Göreceksiniz ki, bütün diğerleri gibi, daha iyi değilmiş. Uzun yıllar, onun hayli zeki biri olduğunu düşünmüşsünüzdür, ama değil. Böyle bir şey, belli bir mesafe almayı gerektirir. (...) Okuduğunuz şeye çok fazla âşık olmamalısınız, yoksa her zaman olduğu gibi hayal kırıklığına uğrarsınız.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder