Nisan 24, 2014

İki kadın şairin hikâyesi

Tabi ki bu kadınlar, o şairler değiller.
Zeyneb Hatun ve Mihrî Hatun, aynı devirde yaşayıp aynı şiir meclislerinde erkeklerle beyit yarıştırmış, devrin Amasya’sında sancağa çıkan Şehzade’nin etrafında bulunmuş, şiirleriyle, nazireleriyle, pek çok tarihçiden aldıkları övgüyle Osmanlı edebiyat tarihinde hayatlarını sürdüren iki hatun kişi. Aslında ben Zeyneb Hatun’un Fatih Sultan Mehmed’in karşısına peçesiz çıkıp -maalesef karşılıksız kalan- aşkını iki beyitte takdim ettiğini bilirdim. Lakin Mihrî Hatun da, hemen yanında beliriverdi. Haliyle bu hikâyede -bazı tarihçiler aynı devirde yaşadıklarına dair kesin delile rastlamasalar da- birini birinden ayırmak mümkün değil.


“Zeyneb Hatun’un gizli aşkı”na Can Atilla’nın (Ayşe Erdal’ın enfes bestesi ve sesiyle) musikî dağarcığımıza kazandırdığı muhteşem eserle vakıf oldum. Şairlerin Padişah’a “divan takdim etmek” gibi bir usulleri olduğu devirde, Zeyneb Hatun da Divan’ını Fatih Sultan Mehmed Hân’a sunar. Aşkı karşılık kalsa da, şiir çevrelerinde nâmı duyulur, Âşık Çelebi gibi tarihçiler ondan hayırla bahseder. Arapça ve Farsça’ya şiir yazacak derecede hâkimdir. Kastamonulu olan babası, Amasya’da iyi bir eğitim almasını sağlamıştır. Kınalızade Hasan Çelebi, Zeyneb Hatun’u anlatırken, “Amma o erkeğin ziyneti olan maarif ve kemalle müzeyyendi.” der.  Zeyneb Hatun’un biriyle evlenip şiir meclislerinden el etek çektiği rivayet edilir daha sonra. Can Atilla’nın hatırlattığı şiirinde şöyle der Zeyneb Hatun:

Şeha bu sureti zîbâ sana Haktan inayetti
Sanasın Sure-i Yûsuf cemâlinden bir âyettir

(Ey Şâh, bu özene bezene yaratılmış yüz sana Allah’ın hediyesidir, sanırsın ki, güzelliği dillere destan Yûsuf Suresi, senin güzelliğinden bir ayettir.)

Senin hüsnün benim aşkım, senin cevrin benim sabrım
Demâdem artar eksilmez tükenmez bî-nihâyettir

(Senin güzelliğin, benim aşkım; senin bana cefa edişin, benimse sabrım, her dem artar, eksilmez, tükenmez, sonsuzdur.)
Mihrî Hatun ise farklı bir makamın şairidir, kadınıdır. Evliya Çelebi hakkında şöyle demiş: “Şiirleri ve sözleri kadınca ise de, yanıp yakılmada şevk ve niyazı dile getirmesi erkekçedir.” Şiirlerini, devrin önemli şairlerinden Necatî’ye gönderir. Bir kaynağa göre aralarında şiir yollu bir muhabbet doğmuş, bir başka kaynağa göre ise Necatî, Mihrî Hatun’un kendi şiirlerine nazire yazmasından hoşlanmayıp bunu da bilvesile belirtmiştir. Âşık Çelebi, “Şiirleri, hüsnü gibi meşhure imiş.” diyerek Mihrî Hatun’un aynı zamanda güzel bir kadın olmasına dikkat çekmiş. Hatta Âşık Çelebi, tezkiresinde yer yer müstehcene varacak ifadelerle bu güzelliği tasvir etmiş. Tarihçi Hammer de Mihrî Hatun için “Türk Sappho’su” nitelemesini kullanmış. Bunun sebebi de Mihrî Hatun’un bir kadına ilgi duyması. Hatta ilgi duyduğu kadının da Zeyneb Hatun olduğu rivayet edilir...

Gelgelelim, Mihrî Hatun hayatı boyunca evlenmemiş. Bazı gönül ilişkileri olduğuna dair farklı tarihçilerin kayıtları mevcut. Kendisine çokça çektiren sevgiliye beddua etme furyasının ilk temsilcisi de denebilir:
Beddua etmezem amma ki Hudâ’dan dilerem
Bir senin gibi cefakâre hevâdar olasın
(Beddua etmem ama Allah’tan dilerim ki, senin gibi cefa çektiren birine gönlünü kaptırırsın.)
 Mihrî Hatun, Divan’ını II. Bayezid Hân’a sunmuş karşılığında 3 bin akçe ihsan almış. Haliyle Zeyneb Hatun’la aralarında ciddi bir zaman farkı var denebilir. İkisini aynı mecliste tasvir eden kişi de yine Âşık Çelebi. Bir başka bilgiye göre Mihrî Hatun, Yavuz Sultan Selim’e de birçok kaside göndermiş. Latifî’ye göre şiirleri pek kayda değer değilmiş. Lakin Sehî, şiirlerinin halk içinde meşhur ve âşıklar arasında zikredilir olduğunu söyler.

Samiha Ayverdi, Mihrî Hatun’la ilgili (Zeyneb Hatun ve devrin diğer kadın şairleri için de okunabilir) şöyle yazıyor: “Devrinin icabı, kadının, içinde bulunduğu müşkül şartlar ve dar muhite, tahsil zorluğuna ve tazyiklere rağmen şairin, bunca manileri kırıp yıkan enerjik kabiliyetine hayran olmamak kabil değildir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder