Mayıs 10, 2014

‘Hababam Sınıfı’ndan nefretimin 7 sebebi

Hababam Sınıfı oyuncularından Dilaver Gül'ün arşivindenmiş.
Memleketin en çok seyredilen filmlerinden birisi Hababam Sınıfı serisidir herhalde. Komik midir? Evet. Başka bir işe yarar mı? Hayır. Nostaljisinin yapılmasına hiç de gerek olmayan bir hatıra sadece... (aşağıdaki görüşler olağanüstü derecede sübjektiftir.)


1. İsyanları boşunadır.

Evet, karşımızda bir “Ölü Ozanlar Derneği” yok. Orada, doktor değil de şair olmak isteyen bir gencin trajedisini seyrederken, burada sigara içmek, ön bahçede top oynamak, kopya çekmek, okuldan kaçıp maça gitmek gibi süfli arzularını gerçekleştirebilmek adına otoriteyle mücadele eden gençler var. Tek yetenekleri örgütlü olabilmek olan bir grup “işe yaramaz”. İsyan ettikleri düşünülür ama “apolitik kuşak” denilen sosyolojik yapının kristalleşmiş halleridirler. Mesele yeterince “politik” olmamaları değil, bize anlatılan maceraların hiçbir insanî “değer” üretmemesidir.

2. Sorumluluk almazlar.

Hababam Sınıfı’nın herhangi bir durumda sorumluluk aldığı görülmemiştir. Genellikle okulun “hâkimi” olmak hevesindedirler. Mesela “bilgi yarışması” için Mahmut Hoca fen sınıfından birilerini seçince, hâkimiyetlerinin sarsılacağını düşünerek bunu engeller, yarışmada da kopya ile birinci olmaya çalışırlar. Yaptıkları hataları sanki başka bir güç, bir şahsı manevi yapmış gibi sonunda “biz niye ceza alıyoruz ki?” diye bakarlar. Dertleri “temsil” değil “hüküm”dür.

3. Etrafın merhametini sömürürler.

Başta Hafize Ana olmak üzere, tamamen kendi süfli çıkarları için herkesin merhametini sömürürler. Bir yığın kötülük edip sonunda “bize acıyın” diye Mahmut Hoca’ya yalvarırlar. Mesela hasta annesine bakmak için fazlaca çalışan genç edebiyat öğretmeni Selma Hoca’ya her ders işkence çektirir, ardından da affedilmeyi beklerler. Mahmut Hoca da çözümü, zengin ve ilgisiz ailelerine atıp gene onları kurtarır.

4. Laçkalığı meşrulaştırırlar. Arkadaşlıkları sığdır.

Sınıfta yaptıkları her şey “eğitim almamak” üzeredir. Ama eğitimi reddetmelerinin onları “anti-ideolojik” ya da “anti-yapısal” yapan bir tarafı yoktur. O yüzden de laçkalıktan başka bir şey üretmezler. Bu laçkalık içerisinde tek kayda değer tarafları “arkadaşlıkları” gibi görünse de, aslında o birliktelikleri de sığdır. Çünkü birbirlerini, “örgütlülük” hâlinin devamı için bir hayatta kalma dayanışması olarak kurgularlar. Yani ortada “çıkar” kalmadığında, birliktelikleri anlamsızlaşır. “Hababam” kültürü diye üretecekleri bir şey yok, sadece üst yapının, otoritenin onları “rahat” bırakması üzerine kurulu basit bir dayanışma.

5. ‘Zeki ama çalışmıyor’ efsanesi.

Yaptıkları muziplikler, zeki oldukları düşüncesini doğurur ilk bakışta. Haliyle, “zekiler ama çalışmıyorlar” denir. Ama aslında zeki filan da değiller. Neticede eylemlerinin “öteki”ne nasıl etki ettiği konusunda zerre öngörüleri yoktur. Ki “öngörü” oldukça kısa görüşlü olsa da, hayvanla insanı ayıran en önemli şeydir.

6. Zengin ama lümpendirler.

Özel okulların çok yaygın olmadığı bir dönemde, özel okulda yıllarca okuyabilecek kadar paraları vardır. Ama ailelerinden neredeyse hiçbir gelenek görenek almamışlardır. Bu haliyle hayli lümpen adetleri vardır. Aralarında “tipler” üretirler ama asla “karakter” yoktur. Bütün hareketleri tahmin edilebilen saçma sapan karikatürlerdir. Güleriz eğleniriz ama bir hikmet yoktur. Herhangi bir tabuyu devirmezler, toplumsal değerleri sarsmazlar; suyun üzerindeki saman çöpü gibidirler.

7. Mahmut Hoca bir “vazgeçmiş”tir.

Zaman zaman Mahmut Hoca nutuk çekiyor malum. Söyledikleri “iyi” şeyler üstelik. Ama bunu genelde “vazgeçmiş” bir tonda yapıyor. “Söylesem de anlamazsınız...” diyor. Tek üstün vasfı, sınıfa her durumda sahip çıkmak. Bu, onları öldürmüyor ama kokuşmuş sistemi de devam ettiriyor. Belki en hayırlı iş, okulun batması olacaktır. Mahmut Hoca’nın izini süren Hababam, okul binası elden gidince biraz toparlar gibi olsa da, sonrasında aslına rücu ediyor. Fatih Terim’in “kaos sistemi”ne benzer bir yapı var. Gazla çalışıyor, kuramsallığa gelemiyor. Bu durumda Mahmut Hoca’nın “ideal öğretmen” tipi de, “ne yapalım elden bu geliyor” batağında yitip gidiyor...

NOT: Rıfat Ilgaz’ın kitapları değil Ertem Eğilmez’in filmleri esas alınmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder