Mayıs 07, 2014

Yazmak için yazmak



1950’lerde, ABD’de, Osmanlı tarihçiliğine başlayan Kemal H. Karpat, ilginç bir figür. Geçtiğimiz günlerde, Gabriel Garcia Marquez’in ölümü vesilesiyle, daha önce Selim İleri ile yürüttüğü “milli roman” tartışmasını yeniden ele aldı. Ama yazıda çok daha ilginç bir hikâye vardı, umarım gözünüzden kaçmamıştır...


Şöyle yazıyor 1920 doğumlu bu tuhaf tarihçi:

“Benim küçüklükten beri amacım “milli” Türk romanını yazmaktı. Bunun için de, temel gelişmeleri anlamak için de sosyal ilimler, tarih, vs. etüt ettim. Ayrıca -bunu ilk defa yazıyorum- “milli” romanıma “malzeme” olarak kafamda bilgiler topladım, romanın yazı planını hazırladım, hatta bazı bölümleri kafamda yazdım ve hatta samimi bildiğim birkaç dosta anlattım, bazı dostlar çok beğendi, bazıları ise ses çıkarmadılar.”

Muhteşem değil mi? Ömrünü Osmanlı tarihine adayan 94 yaşındaki birisi çıkıyor ve “aslında ben romancı olmak istemiştim” gibi acıklı sayılabilecek bir cümle kuruyor. O an, Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonra Sabancı Üniversitesi’ne geldiği, bir söyleşi ile romancılık serüvenini anlattığı günü hatırladım. Onu orada genç, hevesli bir amatör yazar olarak dinlerken Pamuk, “Hayatım boyunca geçim sıkıntısı çekmedim.” demişti. Birden, iyi bir yazarlığın, yazarlıktan başka hiçbir şeyin kaygısını duymadan, mesela “geçim sıkıntısı” olmadan yapılabileceğini fark etmiştim. Sonrasında yazmayı bırakmadım ama hevesim bir hayli kırıldı. “Geçim sıkıntısı” tek etken değildi şüphesiz ama hiçbir kaygı duymadan sadece kitaplarla ve kitaplar hakkında yazmakla vakit geçirebilmenin nasıl bir “lüks” olacağını tahmin edebilirsiniz...

Yine de, “geçim sıkıntısı” kaygısı taşıyan yazarlarla doluydu edebiyat dünyası. Kitap Zamanı’nın 60. sayısının kapak dosyası, bu konuya ayrılmış. Yelda Eroğlu'nun anlattığı öyle şahane hikâyeler var ki sevdiğimiz, okuduğumuz, klasik saydığımız yazarlar hakkında.

Mesela “realist roman”ın babası sayılan ve anlattığı hikâyelerin yanı sıra olağanüstü [sıkıcı] tasvirleriyle bilinen Fransız yazar Honore de Balzac:

“Balzac kızkardeşine yıllarca ‘Bana zengin bir dul bulun’ diye başlayan mektuplar döşenir. Zengin dulu bulup kırk yılın başı zevk için kitap yazma hayaliyle öyle gözü döner ki kadın hayranlarından gelen mektupları yanıtlarken önceliği pahalı kağıtlara yazılmış olanlara verir. Yöntem öyle bilimseldir ki hayatının aşkı ve ömrünün son demlerinde karısı olacak Madam Hanska’yla bu sayede tanışır.”

Erken Cumhuriyet döneminin kilometre taşlarından Reşat Nuri Güntekin, genç yazar adaylarının hevesini kıran bir başka yazardır:

“Geçinmekten maksadınız, kendiniz ve çoluk çocuğunuz için oldukça rahat bir hayat temin etmekse bugün için yalnız edebiyatla geçinemezsiniz. Mutlaka dışarıda bir iş aramaya mecbursunuz. Fakat açlıktan, soğuktan ölmemeye yaşamak, geçinmek derseniz, mümkündür.”

Son olarak akademisyenlik ve milletvekilliği verilmesine rağmen Ahmet Hamdi Tanpınar günlüklerine şunu yazmış:

“Bir kere şu para işlerinden kurtulabilsem, son derece zeki, dikkatli ve soğukkanlı olurum. Bu meseleyi halletmem lâzım. Yarabbim Türk münevverinin tali’i! Ve bütün Türkiye’nin tali’i. Fakat bizler hakikaten bedbahtız."
Son olarak Necip Fazıl Kısakürek’in Adnan Menderes’e yazdığı ve para istediği mektuplardan bir alıntı:

“Benim yaptığımı yapanlara hükümetler ve rejimler servetlerini ve nimetlerini yağdırır. Bütün bunlara karşı 15 bin lira zarar çarpıtılmış ve daha nice kasıt ve sabotaja karşı yalnız bırakılmış olarak sürünmekteyim. Haftalardır Ankara'nın bu hücra ve münzevi otelinde cinnet buhranları içinde çırpınmaktayım. Bütün istediğim zarara birkaç bin zamla 20 bin lira temininden ibarettir.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder