Mayıs 19, 2014

Devlette müzmin kadro meselesi...



Son fotoğraflarından birisi...
Sultan II. Abdülhamit, 1879’un 26 Mayıs akşamı, dönemin İngiliz Büyükelçisi Austen Henry Layard ile dostâne bir akşam yemeği yer. O sıralarda zihninde dolaşıp duran kapsamlı reformları, üzerine notlar aldığı küçük bir defterden Büyükelçi Layard’a okutur. Hayatın ve devletin hemen her alanını düzenleyecek bir dizi yasayı çıkartmak istiyordur. Fakat iki sebepten bunları yapamadıklarını söyler...

İlki, 93 Harbi diye bilinen meşhur savaşta ciddi kayıpların ve tavizlerin verilmiş olmasıdır. Büyükelçi Layard’ın İngiltere Dışişleri Bakanlığı’na yazdığı 28 Mayıs tarihli raporda yazıldığı kadarıyla, ikinci sebebi şöyle anlatır Sultan: 

“(...) İkinci olarak düşündüğüm reformları gerçekleştirecek kadronun ağlanacak haldeki eksikliğidir. Türkiye’de İngiltere’deki ya da diğer bazı ülkelerdeki gibi, sadece vatan sevgisiyle davranan ve makama geçim vasıtası diye bağlı olmayan ya da para yapma ve lüks içinde yaşama yeri olarak bakmayan dolayısıyla çıkar karşılığı görevi kötüye kullanma şüphesinden uzak olarak devlete hizmete hazır ve hükümet görevlerini üstlenebilecek bir sınıf yoktur. Böyle kimseler eğer uyruklarının refahını sağlarlarsa, kendilerini ödüllenmiş ve şeref kazanmış sayarlar. Türkiye’de ise aksine herkes, servet toplamak ve onu lüks ve şehvani zevklerle harcamak için resmi görevleri elde etmeye ve nazır olmaya çabalar. Bu yüzden genel bir kokuşma ve sonu gelmez entrikalar vardır ve bunlar bütün devlet mekanizmasını bozmakta, hükümdarın iyiye yönelik [isteklerini] önlemekte ve adalet kaynaklarını yozlaştırmaktadır. (…) Majesteye şunu anımsattım: Liberal kurumlara sahip, yüksek derecede uygar bazı ülkelerde iktidarın sadece belirli bir sınıfın elinde olmasından ve en yüksek görevlere götüren mesleklerin parası ve etkenliği olmayanlara kapalı tutulmasından yakınılmaktadır. Buna karşılık politik sistemi salt bir despotizm sayılan Türkiye’de herkes, hatta bir kayıkçı sadrazam olmayı umut edebilir. Majeste hemen yanıtladı: Kuşkusuz bu uyruklarım arasında var olan sosyal eşitliğin bir kanıtıdır ama aynı zamanda neden o kadar çok bozuk ve cahil adamın iktidara geldiğinin ve ülkeye o kadar çok zarar verdiklerinin de sebebidir. Ve şunları ekledi: Kamu görevlerini elde etmek için tek olmasa da en iyi araç para olduğu sürece, genel kokuşma olmasının ve de gerekli bilgisi, yeteneği, deneyimi olmayanların hükümet görevlilerine gelmesinin şaşılacak bir tarafı yoktur.”

(Resmi belge [FO-78/2951 no. 442] İngiliz arşivlerinde bulunabiliyor. Bu belgeye dayanarak İngilizce bir makaleyi, Stanford J. Shaw yazmış. Bir de Orhan Koloğlu’nun “Abdülhamit Gerçeği” isimli kitabında Türkçesi var.)

Sultan Abdülhamit, Osmanlı’daki bürokratlarla ilgili olarak böyle düşünen (kaht-ı rical) tek kişi değildir. Yeni Osmanlılar’la sürgün yıllarında tanışıp görüşen ve yorumlarında bu muhalif hareketin etkisini görebileceğimiz bir İngiliz diplomat da, benzer şeyler söylüyor:

“Hıristiyanların yönetime katılmalarıyla büyük bir gelişme olacağı söyleniyor. Bence yanlış, çünkü bu yönetimle yüz yüze gelen herkes kokuşur. Biraz uygarlaşmış Müslüman dışında Müslümanlar namus ve fazilet bakımından Doğulu Hıristiyandan çok üstündür. Müslüman özel hayatlarında daima şerefli ve dürüsttür. Bu insanlar idareye gelince kokuşmaktadırlar. Bu sistem değiştirilmedikçe, idareye gelen ister Müslüman, ister Hıristiyan, isterse Avrupalı olsun aynı yolsuzlukları sürecek ve reform atılımları boşuna olacaktır. Türkiye’de idarede bulunan bir kimse, kendisini devletin hizmetinde değil, onu oraya tayin edenin hizmetinde kabul eder. O, hizmeti dürüstlükle yürütmeyi görevde kalışının güvenliği olarak göremez; keyfi kararla yerinden olabilir. Yapılan yanlışların cezalandırılacağı yerde yapanların terfi ettirildiği çok görülür. Maaşı azdır ve onu da zamanında alamaz. Kendi çıkarlarına, dolayısıyla patronuna yarar sağlamaya, bu suretle görevini korumaya bakar. Hizmette kaldığı zamanı düşünerek veya yeni bir görev alabilmek için küpünü doldurur. Buna rağmen, çok az da olsa, dürüst hizmet eden idare adamları da vardır. Bu kadar kötü bir yönetimde, böyle dürüst birkaç kişinin görülmesi de şaşılacak bir şeydir.” (Orhan Koloğlu, Bilal N. Şimşir’den alıntılıyor.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder